ÂŞIK ALİ İLE BİR AKŞAM… Ününü önceleri
kulaktan kulağa duyduğum, daha sonra da sosyal medyada müşerref olduğum
Çağlayanceritli şair yazar ve ozan Âşık Ali’nin serin bir Çağlayancerit
akşamında hem bir çayını yudumlayalım, hem de edebi birikimlerinde demlenelim
dedik. Âşık Ali konuşmaya başladıktan sonra bana ancak dinleyip not almak
düştü. Âşık Ali
şairlik geleneğine daha ilkokul dördüncü sınıfta iken rüyasında bade yerine
simsiyah koyu bir yudum çay içtiğini söyler. Bu çayın sarhoşluğu bir hafta
sürer. O rüyanın etkisi ile şiir yazmaya başlar. Âşık Ali’nin ilkokul mezunu
olmasına rağmen zengin bir kelime hazinesine sahiptir. O birçok insanın
başaramadığı, hayal dahi edemediği şeyleri başarmıştır. Âşık Ali,
çocukluğunda yaşadığı yerlerin taşını, toprağını, börtü, böceğini, kurdunu
kuşunu, dağlarını, tepelerini, bağlarını, bahçelerini, şiirleriyle anlatmış.
Yaşadığı zorlukları, geçmişe duyulan özlemi, köyünü (Çağlayancerit), halkını,
halkının dertlerini, çilelerini anlatır. Köyünün insanlarını bazen hicvederek,
bazen överek dizelere döker. Şiirleri buram buram insanlık ve memleket kokan
Âşık Ali tenekeden yaptığı saz ile kısa zamanda çalıp söylemeyi öğrenir.
İrticali kuvvetli olduğundan “bana da bir türkü yaz” diyenlerin yüzüne karşı
dörtlükler söyler. Âşık Ali çok
zekidir, yeteneği Allah vergisi, ustası kendisidir. Daha köyüne elektrik
gelmeden, yapboz yöntemiyle radyo tamirciliğini kendi kendine öğrenir. Ocakta
demir ısıtarak radyonun lehim işlerini yapmış. (ilk tamircilik deneyiminde
bozduğu bir radyoyu aradan on beş yıl geçtikten sonra sahibinden alıp radyonun
iç aletini ücretsiz komple yenilediğini radyo sahibiyle helalleştiğini
tebessümle anlattı). Toplama parçaları bir araya getirerek yeni
radyolar imal ettiğini söyler. Pil ile çalışan radyo vericisi yaparak bir
müddet yakın çevreye radyo yayını yapmış. Halka kendi çalıp söylediği
türkülerini dinletir. Yayıncılık hayatı, “yasak yayın” yapıldığı bir müzevirin
şikâyeti üzerine mahkemeye verilir. İki sene süren mahkeme sonucunda para ve
hapis cezası alır. Sicilinin temiz olması sebebiyle cezası ertelenir.Köyüne
elektrik geldiğinde televizyon tamirciliğini kitaplar okuyarak kendi kendine
öğrenir. Ünü önceleri çevreye de yayıldığından yakın
ilçe ve köylerden tamirat gerektiren radyo televizyonlar Âşık Ali’yi bulur. Son
zamanlarda Çin işlerinin piyasayı işgal etmesiyle tamirat işlerine veda
ettiğini söyler. 36 yıl Tamircilik yapar. 2004 Yılında Bağ-kur’dan emekli olur.
Âşık Ali marifetlidir. Çağlayancerit’in ilk fotoğrafçısıdır. Geçmişinin izini
Fotoğraflarda arayanlar Âşık Ali'nin Fotoğraf arşivini karıştırırlar. Son zamanlarda
dijitalleşme Âşık Ali’yi de yeni arayışlara yöneltir. Sosyal medya hesapları ve
açtığı web sayfaları ile eserlerini daha geniş kitlelere ulaştırır. Şairlik ve
yazarlığa devam etmektedir. Gördüğü lüzum üzerine çıkarmış olduğu onca şiir
kitaplarını gelecek nesillere miras bırakmak üzere, yaşadığı dönemi çeşitli
yönleriyle anlatan 1950 den bu
yana Çağlayancerit'i ve ilçesini anlatan 280 sayfaya yakın bir kitap daha
yazdığını bu kitabının 2022 yılında basılacağını söyler. Şair yaşının
ilerlemesine rağmen üretmeye, şairlik ve yazarlık geleneğini devam etmektedir.
Zaman su gibi akıp geçti. “Bize müsaade” demek için saate baktığımızda zamanın
çoktan gece yarısını geçmiş olduğunu gördük. Şairimize şiir dolu uzun ömürler
sağlıklı yıllar diliyorum… Eğitimci ve Fotoğraf Sanatçısı Mustafa SÜMEN
UNUTULAN ADAM Bir zaman bir seyahat esnasında yolum Çağlayancerit'e de uğramıştı, akşamüstüydü, elbette Âşık Ali Ataş abimize uğramadan geçilmezdi ve geçmedim, gidip bir ziyaret edelim, hali hatırı nicedir, derdi tasası var mıdır bir sual edelim diyerek varıp kapısını çaldım, kapıyı Ali abimizin eşi muhterem ablamız açtı ve buyurun dedi. Ali Abi evdeler midir? Diye sorduğumda evde olduklarını öğrendim içeri buyur ettiler girdim selam verdim oturdum hoş beş merhaba derken Ali abiyle derin bir sohbete koyulduk o anlattı ben dinledim not aldım.
Gördüm ki onu dinlediğimde yılların verdiği yorgunluk, meşakkat ve elemlerin onu hayattan soğutamadığını ve hâlâ dimdik başıyla insanlara kendi çapında hizmete devam ettiğini, bütün varlığını dostlarına, sanatına adadığını anladım Saatlerce konuştuk. Bir baktım vakit gece yarısını biraz geçmiş zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Hülasa, aldığım notlarımı şöyle bir sıralamam gerekirse, Adı soyadı: Ali Ataş, mahlası Âşık 1946 yılında dünyaya gelmiş 1956 yılında ilkokula başlamış okulu normal süresinde bitirmiş.
Öğretmeni olan Ali Asker ta! O günden Ali’nin zeki ve ufku açık bir çocuk olduğunu tespit etmiş olduğundan Ali'yi kendi memleketine götürüp okutmak, yetişmesine katkıda bulunmak istemiş fakat ailesi buna müsaade etmeyince mecburen köyünde kalmış. Bir müddet babasıyla bağda bahçede tarlada çalışmış. İlkokul yıllarında çok güzel resimler çizdiğini ressam olmak istediğini ancak birden bire kararını değiştirip şiir yazmaya başladığını anlatır.
Âşık Ali öylesine çalışmış ki uğraşmadığı sanat yapmadığı iş kalmamış. İlk sazını tenekeden yapmış kısa zamanda saz çalmayı öğrenmiş. Daha sonra kendisine yeni bir usta sazı almış düğünlerde, aile ortamlarında, toplantılarda çalıp söylemeye başlamış Onun saz çaldığını duyan köyün bazı insanları babasına şikâyet etmişler Ali saz çalıyor günahtır, haramdır, cehennemde yanar demişler. Bu tür sözlerden etkilenen baba Ali’nin saz çalmasına izin vermemiş. Bir gün O saz çalarken babası rastlar ve sazını elinden alır duvara vura vura kırar.
Sazının kırılması dolayısıyla sanata ve kişiliğine saygı duyulmamasına dayanamayan Ali babasına küserek o gece evinden ve köyünden kaçar. Sabahtan akşama kadar yaya olarak yürüyerek köyden 30 kilometre uzaktaki asfalta akşam namazı varır. Bir yük kamyonuyla Kahramanmaraş'a varır, vakit gece yarısıdır birilerine buralarda yatacak bir yer olup olmadığını sorar, oteli gösterirler ama parası yok ki kalsın, durum anlaşılınca bir yer tarif ederler, tarif edilen yer handır. O gece handa yatar sabah olur hancıya derdini anlatır hancı bir haftalığına Ali'ye bir kaç kuruş borç verir.
İlk işi bir ekmek iki domates alıp karnını doyurmak olur. Bir kendir alarak bir müddet hamallık yapar. Hamallıktan kazandığı parayla hancıya olan borcunu öder. Daha sonra yazdığı şiirleri matbaada çoğaltıp çarşıda, mahallelerde satmaya başlar. Kazandığı parayla tekrar yeni bir saz alır, sazıyla Türkiye'nin birçok ilini ilçesini köylerini dolaşır. Sazı yanında her gördüğü insana irticalen türküler söyler bir takım âşıklarla, şairlerle atışmalar yapar. Halk bundan ötürü Ali’ye Âşık lakabını takar kendisi de şiirlerinde bu mahlası kullanmaya başlar.
Bir iki yıl gurbette kalan Âşık Ali 1968 yılında tekrar köyüne döner. Evlenir, askere gider 24 ay askerlik yapar şiir yazmaya devam eder yazdığı şiirler ogünün mahalli gazetelerinde yayımlanır. Askerlik dönüşü yine işsizdir. İnşaat işçiliği, fotoğrafçılık, su ve elektrik tesisatçılığı yapar. Sonra bu işleri de bırakır 1973 yılında elektronik kitaplar dergiler okuyarak Radyo tamirciliği yapmaya başlar. 1984 yılında köyüne elektrik gelince radyoculuğun yanı sıra Televizyon tamirciliği de yapmaya başlar. Ustanız var mıydı? Diye sorduğumda "hayır dedi her şeyi bakarak, duyarak, görerek öğrendim" dedi.
2004 yılında bağ-kurdan emekli olduktan sonra bütün ağırlığını şairlikten yana yazarlıktan yana kullanır. Sohbet bu minval üzere seyrederken bir ara hiç ziyaretçileriniz de gelir mi diye sordum, içten bir ah! Çekti ki anlatamam. Keşke sormasaydım, "Ne oldu efendim" dedim, "Bilal Bey elimde sanatım var iken halim hatırım soruluyor sayılıyordu şimdiyse kimse gelip kapımı çalmaz oldu. Meslek bitti hatır gönülde bitti diye sitem vari konuştu ve İşte böyle birazda yaşlanınca hatır gönül işi tamamen bitermiş dedi ve hüzünlendi. Ancak çarşıda mahallede gezerken karşılaştığım on kişiden iki kişi hal ve hatırımı sorar kalan sekizinin umurunda bile olmuyorum. Unutuldum, Bilal Bey unutuldum dedi ve ben de bu vesile ile bu kelimesini yazıya başlık olarak kullanmaya karar verdim
Âşık Ali'ye bir dokundum bin ah! İşittim. Hani bizde şöyle bir atasözü vardır dedi "kurt kocarsa köpeğin maskarası olurmuş" Hele büyükler hiç sormazlar dedi, büyükler deyince kimi kastettiniz dedim? Belediye başkanları, kaymakamlar, ilçe başkanları hiç birinin aklına bile düşmüyorum dedi. Bu güne kadar gelmiş geçmiş kaymakamlara nice methiyeler yazmış bırakın ziyaret etmeyi bir telefon açıp teşekkür eden bile olmamış.
İlçeye gelen kaymakamlardan Sayın Olgun Öner Bey bir defa da olsa beraberinde karakol komutanı emniyet amiri ile birlikte zorlu bir kış günü ziyaretime geldiler beni çok mutlu ettiler Kendilerine teşekkür ediyorum diyor. Şairlik ve yazarlık devam ediyormuş. On iki adet şiir kitabı yazmış onu basılmış diğer ikisi basıma hazır vaziyete gelmiş. Ayrıca 276 sayfalık 1950 den bu yana Çağlayancerit ile ilgili Genel kültüre dayalı yaşanmış gerçekleri, kendisinin yaşadıklarını, ilçesinde ileri gelen birçok kişilerin biyografilerini yazmış ve birçok makaleler kaleme almış ve halen bıkmadan usanmadan bu hizmetini devam Ettirmektedir… Şair Yazar Bilal ÖKSÜZCE
》SİYASET BİZİ BÖLER: --------------------------------------
Saygı değer arkadaşlarım büyüklerim. Bay, Bayan, Yaşlı ve genç kardeşlerim.
Gelin bu siyaset işini bir kenara koyalım. Siyaseti siyasetçiler yapsın.
Nerdeyse hepimiz siyaset yüzünden birbirimize düşman olduk. Büyük küçük
komşuluk, dostluk, arkadaşlık, akrabalık kalmadı. Birbirimize selam verip selam
almaz olduk. Bizler birer barut fıçısına döndük. Vallahi ben üzülüyorum.
Biz birbirlerimizi tanıyan insanlarız. Aynı mahalleliyiz. Parti liderleri
Birbirleriyle yarışsınlar biri kaybeder biri kazanır bize ne oluyor.
Memleketimize sahip çıkalım. Siyaset için birbirimizi öldürsek kimsenin
umurunda değil öldürenlerde olmadımı? Bir Maraş’lı, Bir Gaziantep’li kalkmış
istanbuldaki Binali Yıldırım'ı ve Ekrem imamoğlu’nu destekliyorlar İstanbul'u
İstanbul Halk’ı düşünsün biz kendi şehrimize kendi başkanlarımıza sahip çıkalım
dikkat edelim bölünüyoruz. Biz seçmenler partiler tarafından koz olarak
kullanılıyoruz. Seçim zamanı vatandaşız seçim bitince unutuluruz. Siyaset
yüzünden 1986 yılından bu yana aradan (33) yıl geçmesine rağmen benimle kűs
olan insanlar var. Allah aşkına siyaset bumu? Şimdide partizancılık yüzünden
şahsımı cephe alanlarınız var benimle konuşmayanlarınız var. Amma ben kimseye
küs ve kırgın değilim. Eğer böyle giderse bu memleket bölünür.
A partili B partili bundan hepimiz zarar görürüz. Memleketimize sahip çıkalım.
Irak’lı, Suriye’li, Lübnan’lı kendilerine sığınacak liman bulurlar amma biz
bulamayız. Çevremiz ateş çemberi. Bu günler Türkiye'ye karşı 28 Ülke cephe
almış. Akdeniz savaş gemileriyle dolu. Bunlar bize soğan, patates satmak için
gelmediler. Herkesten rica ediyorum uyanık olalım. A partilisi B partilisi
birbirimize kenetlenelim. Evet, Seçim zamanı herkes gitsin oyunu istediği
partiye versin. Partizancılığı bırakıp ülkemize sahip çıkalım.
Her birimiz AKP’li CHP’li veya MHP’li olabilir her görüşe saygılı olalım.
Benimde herkes gibi desteklediğim bir parti vardır. Ben sizlerin fikrine saygı
duyuyorum. Lütfen sizde benim fikrime saygı duyun. Her parti sütten çıkmış ak
kaşık değil her partinin hataları vardır. Aklımız beynimiz vardır. Herhalde
ömür boyu bir partiye oy verecek değiliz.
Yaşım müsait değildi ben sade Rahmetli Menderes’e oy vermedim. Fakat
hükümetliğini çok iyi bilirim bolluk bereket ve tükenmez hizmetleri vardı.
Menderes’ten bu yana oy vermediğim parti kalmadı. Ayırım yapmadım şiir
yazmadığım lider yok. Kimine taşlama kimine övgüler methiyeler yazdım. Bunu
bile bana suç edenleriniz oldu.
Şairliğimi başıma kakanlarınız oldu. Bir şair olarak gördüğüm doğruları yanlışları
Halk’ıma anlatmıyorsam benim şairliğim neye yarar? Bazen yazdığım şiirleri bile
Hazmedemeyenleriniz var. Ne olur sizlere tekrar yalvarıyorum eften püften
şeyler için bölünmeyelim birbirimize karşı saygılı olalım. Burası bir fani
birbirimizi incitip gönüller kırmayalım. Bu gece uyuyamadım sizler için bu
yazıyı yazdım. Herkese sevgiler saygılar.
(Âşık Ali Ataş 22 Haziran 2019)