64 YILDA ÇAĞLAYANCERİT Çağlayancerit’in tarihi oldukça
eskilere dayanmaktadır. Ancak köyün tarihi ile ilgili sağlıklı bir bilgi yok.
Çağlayancerit kasaba oluncaya kadar Türkiye’nin ve Kahramanmaraş’ın en büyük
köylerinden biriydi. Eski bilgileri tekrar etmek yerine kendi bildiklerimi
yazmak istedim. Cerit Halk’ı 1955 1970 yıllarında köyün yüzde 90’nı Çukurova’ya
çapa vurmak pamuk toplamak için giderdi. Köyün suyu yolu arabası yoktu. Köylü
yatağını yiyeceğini haydarlı durağına kadar Merkep ve katır sırtında taşıyarak
haydarlı tren istasyonuna gelirdi. Burada bir hafta trenin gelmesini bekler
geceleri çalıların arasında yatarlardı. Tren geldiğinde eşyalarını yükler
kendileri de binerek tutarlardı Adana’nın yolunu. 2 günde Adana’ya varılırdı. Bir
ay boyunca çalışırlar tekrar dönüşte eşyalarını kamyon’lara yükleyip üzerine
binerek bozlar köyüne gelirlerdi. Esas sıkıntı burada başlardı. Bu çilekeş
insanlarımız eşyalarını bozlardan merkep ve katır’lara yükleyerek
götürebileceği kadar kendi sırtına da yük alıp tutardı Çağlayancerit’in yolunu.
Aksu çayının kenarına yukarı bazı yerlerde Kısığın o coşkun sularını geçerek yoluna
devam ederdi. Deli Ali 1952–1957 yılları arasında muhtarlık yapmış. Bu yiğit
muhtar Çağlayancerit köyünün yolunun yapılması için kolları sıvar. İmece usulü
köylüyü toplayıp kısığın çetin ve yol vermez kayalarını kazma kürekle külünkle
demir çivilerle kırdırarak ve kendiside işçilerle beraber çalışarak on sekiz
kilometrelik yolu bir jip gidecek kadar ulaşıma açmıştır. Muhtar hakkında
rüşvet yiyor diye K.Maraş valiliğine dilekçe verenler olmuştu. Bir gün
ellerinde çanta iki kişi geldi bu olaya bizzat kendim şahidim bende yolda
çalışıyordum. Bize muhtarın kim olduğunu sordu. O arada muhtar kompresör
tabancasıyla kaya kırıyordu. Üst baş toz toprak içinde çalışıyordu. Muhtarı tarif
ettik yanına gittiler sen ne yapıyorsun kimsin dediğinde ben Köyün Muhtarıyım.
Çalışıyorum siz kimsiniz? Dediğinde adamlar sizi rüşvet yiyor diye hakkınızda
dilekçe vermişler soruşturmaya geldik dediler. Buyurun sorun dedi. Bu muhtar
hiç rüşvet yer mi? deyip gittiler. Ve allahaısmarladık deyip gittiler Amma Yol
yapımı devam etti. O tarihten sonra köye ancak cip gelip giderdi. Yine muhtarın
başvurusuyla şimdiki Uludere ve aksunun birleştiği yere ve söğütlü durağına
Menderes hükümeti zamanında 1957 yılında aksu köprüsü yapıldı. Muhtarımız 1963 yılında Gaziantep’e göçtü. Köy
halkı bir yıl sonra Gaziantep’ten geri getirdiler. Köyümüze yeniden muhtar
seçildi. Köyde sağlık ocağı yoktu. Sağlık ocağı yaptırmak için çırpındı. 1959
yılında köye sağlık ocağı yapıldı. Sağlık ocağında ilk görev yapan Doktor
İzmirli Mehmet Tüysüz’dür.
Sağlık ocağında en çok kalan doktorlardan biri idi. Ali Onaran 1974 yılına
kadar muhtarlığına devam etti. 1974 seçimlerinde muhtar adayı olmadı tekrar
Kahramanmaraş’a göçtü. Kendisi çok iyi marangoz idi. Kahramanmaraş’ta
Marangoz’luk mesleğini devam ettirdi. (1922) doğumlu olan Ali Onaran 25.02.2005
tarihinde Kahramanmaraş’ta vefat etti. Mezarı Kahramanmaraş asri
mezarlığındadır. Allah rahmet eylesin. Babamdan edindiğim bilgilere göre; Zamanında
Çağlayancerit köyü’nün merkezi ormanlık imiş genelde fakılar mahallesinin
bulunduğu yerler ormanmış. büyük pınarın çevresinin söğüt ve çınar ağaçlarıyla
çevrili büklük olduğu, suyunun çağlayarak aktığı için Çağlayan ismini bu sudan
aldığı söylenir. Çağlayancerit’ evleri yapılırken birbirine bitişik şekilde
yapılmış. Mertek ve hezen dediğimiz ağaçların evlerin yerinden kesilerek damın
üzerine atıldığı, bu ağaçların ardıç ve Kamalak olduğu ve uzun olduğu en az iki
üç evin hezen ihtiyacını karşıladığı söylenir. Günümüzde de buna şahidiz. O tarihlerde
evlerde soba oda yok. Her evin bir ocaklığı var. Bu ocakta koltuk kolu
dediğimiz iri odunlar yanardı. Ocağın üzerinde geniş ve yüksek bacaları vardır.
Bu bacalar günümüzde dahi özelliğini korumaktadır. Çocukluğumda Cuma geceleri
bacalardan torba salındırır ölünüzün canı için derdik. Torbaya ceviz, bastık,
sucuk, elma, tarhana, gibi yiyecekler Koyarlardı. Bu yiyecekleri arkadaşlarla
paylaşırdık. Şimdiki adıyla İstiklal Mahallesin de Uzun dam vardır. Birçok evin
yan yana bitişik yapılmasından dolayı uzun dam ismini almıştır. En az on beş ev
bitişik düzen olarak yapılmıştır. Bahar aylarına doğru evlerin üzerinde ve
aralıklarında otlar biter. Kuzular evlerin üzerinde otlatılırdı. Evlerin duvarları taş, Harcı çamur, Sıvası
saman karıştırılmış çamur. Yanmış kireç ile badana edilirdi. Damların üzeri
mertek ve çapkı üzeri topraktır. Doğru düzgün sokağı caddesi olmayan bu evlerin
salonu, odası, mutfağı, banyosu, tuvaleti, yoktu. Taştan yapılmış kerpiç
evlerde oturan İnsanlar kolay, kolay hasta olmazlardı. İnsanlar kışın arada bir
grip olurdu. Gribin ilacı: bildiğimiz tarhana ocakta kaynatılarak üzerine bir
avuç kırmızıbiber karıştırılır sıcak, sıcak ağaç kaşıkla içilir. Yorgan kafaya
çekilip, yatılır ve terlenirdi. Hasta sabah kalktığında hiçbir sıkıntısı
kalmazdı. Yaşadığımız o zamana ait birkaç dörtlük yazmadan geçemeyeceğim.
Radyasyon filan yoktu İnsanlarda neşe çoktu Tansiyonun adı yoktu Köyümü geri özledim
Biraz yorulurdu beden Masal anlatırdı dedem İnsan ölmezdi aniden Köyümü geri özledim
Hormonlu sebze yemezdik Doktor kapısı bilmezdik Hasta yatardık ölmezdik Köyümü geri özledim Sokaklara hayvanlar bağlanır ve burada
yemlenirdi. Haliyle sokaklar hayvan pisliği doluydu. Köylü sığırlarının zibilin
evin önüne dökerek senelerce orada kalırdı. Evlerin alt katları genellikle ahır
olarak kullanılırdı. Bu sebeple evler çoğunlukla iki katlıdır. Sokaklar çok dar
günümüzde bile birçok sokağa araba ve itfaiye aracı giremez. Yaya yürünebilir.
Evlerin çamaşır ve bulaşık suları sokaklara serpilirdi. Sokaktan geçen pek çok
insan çamaşır ve bulaşık sularından baştan aşağı nasibini alırdı. Evlerin doğru dürüst penceresi yoktu. Pencere
yerine Temek denilen bir kedi sığacak kadar genişti. Pencereleri cam yerine
naylon ile kapatılırdı Günümüzde bu evlerin birçoğu mevcut kullanılmaktadır.
Köyün hiçbir evinde su yoktu. Kez ban Hatun (Pınarbaşı) camisinin önündeki
tarihi pınarda balıkların takla attığı şimdi ise tarihi özelliğini yitirmiş vaziyette.
Köyün gelini kızı bakraç ve satırlarla Büyük pınardan evlerine su taşırlardı. O
tarihlerde çok kar yağardı. Köylü kışın pınara gidemediği günlerde kar eritir
su ihtiyacını karşılardı. Sığırlarını sulamak için kar’ın altına tünel açarak
tarihi Taş Köprü’nün bir kenarından çıkan pınarda sığırlarını sulardı.
Damlardan kürümekle bitmeyen kar’ı Kara çullara koyarak boş alanlara
taşırlardı. Merdiven yerine Kar yığınlarına basarak iki ve üç katlı evlerin
önünden dama çıkılırdı. Damdan dama komşudan komşuya gidilirdi. Evlerin banyosu olmadığı için anneler
çocuklarını ocakta yanan ateşin başında Teşt denen leğende banyo yaptırırdı.
Çocukların elbiseleri tek olur onu yikayıp kurutup çocuklara tekrar
giydirilirdi. Büyük pınarın yakınına taş duvarlarla yapılmış içerisinden bol su
akan üzeri tahtalarla örtülü Çevirme ismi verilen bu mekânda hanımlar evinde
sabun bulunmadığı için meşe külü ile çamaşır yıkarlardı. Köyün Muhtarı Ali
Onaran 1970 li yıllarda köye 75’
lik siyah pik borularla değirmen gözünden imece usulü köylüyü çalıştırarak köye
su getirdi. Köyün muhtelif yerlerine 6 tane çeşme yaptırdı. Köylü bir müddet bu
çeşmelerden hem sığırlarını sular hem içme suyu olarak kullanırdı. Yakıt konusuna gelince, köyde kömür denen
şey yoktu. Köylü evin bir köşesinde bulunan ocakta Kamalak Ardıç ve Meşe odunu
yakardı. Soba bulunmazdı. Köyde iki tane soba ustası vardı. Bunlar Çoban Hacı
ve Abdullah Yıldızlı idi. Tenekeden soba yaparlardı. Halk fakirdi gücü yetip bu
teneke sobayı bile alamayan insanımız vardı. Soba ancak yüz evin iki’sinde
bulunurdu. Köyün elektriği yoktu. Köylü geceleri elektrik yerine gazyağı
lambası, fener, idare, çıra gibi şeylerle evlerini ışıklandırırlardı. Gazyağı
ile yanan Lüks Lambası bile bulunmazdı. Ancak o tarihlerde Keziban Hatun
camisinde bir tane Lüks Lambası vardı. Daha sonra o lüksü camiden çaldılar.
Köyde Gaz yağı bulunmadığı zamanlarda köylü köşkerlerin işine yaramayan kara
lastik kırıntıları yakarak evleri ışıklandırırlardı. Köyün PTT’si filan yoktu askerlerin
mektupları K.Maraş’ta köşkerlik yapan fakılar sülalesinden Köşker Hacı lakaplı
bir köylümüz vardı. Bu kişi Kahramanmaraş’ta ikamet eder çarşı başında ufacık
bir dükkân da köşkerlik yapardı. Tüm mektuplar ona gelirdi aklımda kaldığı
kadarıyla köyün mektup adresi şöyleydi. (Çarşı başında Köşker Hacı eliyle
Çağlayancerit köyü) Gelen mektuplar burada birikirdi köyden gönderilen
mektuplarda Köşker Hacıya birikirdi. Köşker Hacı fahri olarak en az on beş yıl
Cerit’in posta işleriyle uğraştı köylüye böyle bir hizmet verdi. Köyün arabası
yolu yoktu. Ayda yılda köyden K.Maraş’a yayan giden birileri olursa köşker
Hacıya uğrayıp gelen mektupları alır köye getirirlerdi. 1980 Yılında köye PTT şubesi açıldı köyün
ilk postacısı İbrahim Mısır idi. Bu görevi bir müddet devam ettirdi. Sonra Ali
Temizyürek teslim aldı. 1982 yılında köye bir manüel telefon santral verildi.
Telefon aboneliği görevinde bende bulundum. 60 kişiyi abone yaptık. Köye
telefonun gelmesi Cemal Çiçek isimli öğretmenin sayesinde oldu. İki yıl sonra
köye otomatik santral verildi iki yıl içerisinde abone sayısı dört bine ulaştı.
Köyde kasap dükkânı yoktu. Gocoğlan denilen bir yaşlı adam haftada bir sığır
keser et satardı parası olandan alır, parası olmayana, batman hesabı harman
zamanı ödemek şartıyla köylüye buğday, arpa, nohut, karşılığında et satardı.
Köyün iki manifatura dükkânı, üç bakkal altı adet köşker vardı. Köyün
en eski bakkalı ve köşkeri Salman Bahçe idi. Hem köşkerlik hem bakkallık
yapardı. Genelde pil ile çalışan iki ve üç pilli el fenerleri getirir satardı. Bu
fenerleri alan köylü gece sokağa çıktığında, fenerin ışığında yürür sığırlarını
yemlemek için ahıra girdiğinde, kullanırdı. Köyde şimdiki gibi tüp gaz ile çalışan
ocak yoktu. Gazyağı ile çalışan Gazocakları vardı. Genelde bu ocakları gurbete
gidenler; Adana’ya çapaya, pamuğa gidenler yanlarında götürürdü. Evlerde de pek
kullanılmazdı. Köylü yemeğini oturduğu evin ateş yanan ocağında odun yakarak
pişirirdi. Bizler çay’ın şeker’in ne olduğunu bilmezdik. Ancak dağlarda yetişen
aydın çayı, yünlü çay adını verdikleri çay, ocakta odun yakarak tavada ve
kazanda kaynatılırdı. Şeker yerine pekmez katıp içilirdi. Köyde şeker
bulunmazdı Kaldığımız yerden devam edersek şimdiki İstiklal mahallesinde
garajın bulunduğu yerde ütü solak Mıstık Tekel’in evi vardı. Bu evin bulunduğu
yer yumuşak kitirli idi. Evin kenarında bir mağara mevcuttu. Bu evin dışında ev
yoktu. Bu gün bu evin yerinde Yelolar’ın dört katlı ev ve iş yerleri vardır. Mülayim oğulları Camisi’nin bulunduğu yere
gâvur kabirliği denilirdi. Bu çevreler Abdurrahman Kızılkaya’ya ait üzüm
bağıydı. Şimdiki sağlık ocağının yeri köyün gençlerinin ara kesmeç oynadıkları
alandı. Sağlık ocağının önünde bulunan çam ağaçlarının dikilmesinde benimde bir
çitilim vardır. Toraman tepesinin batısı kel Osman ve Tohol İbrahim’in üzüm
bağı idi. Şimdi Evlerle süslenen bu bağ yerleri ve Hüsübela’nın arkası çukur
bölgede demirci Salman’ın bağı ve birde masere’si vardı. Şimdiki Sultan
cami’inin doğu bitişiğinden ufak bir pınar akardı.
1959’lu yıllarda bu saydığım semtlerde bir tane ev yoktu. Şimdiki petrollerin
bulunduğu yerin ulu dere yakınında Demirci Salmanın evi ve birde su değirmeni
vardı. Köyün merkezi bir çukurun içerisindeydi.
Şimdiki yalancıların evlerinin bulunduğu yerde Kör Hasan Demir- öz’e ait masere
ocağı vardı. Boğaz girişinde Hacı Demir- öz’e ait bir masere vardı. Kazıklı
yolu üzerindeki Ulu dere köprüsünün yakınında şimdiki poccular mahallesinde iki
tane Masere vardı. Biri pürçüklülere ait diğeri katrancı Hacı Ömer’e aitti. Arılık
Mahallesinin dört bir tarafı üzüm bağlarıyla çevriliydi. Şimdi GSM baz
istasyonlarının bulunduğu toraman tepesinin dört bir tarafı üzüm bağlarıydı. Şimdiyse
bu bağların yerlerinde kat, kat binalar görürsünüz. Köyün doğusunda bulunan mahallesinin
bulunduğu yerler üzüm bağıydı. Güney, Taşlık, Harap, Hanifoğlu, Yalangoz,
Daz’ın ufacık bir bölümü ormandı. Bu ormanlıkta Ufo Veli Menekşe’nin Köm damı vardı.
Yaz ve kış burada davar yayardı. Buranın suyu yoktu ancak kışın kar basırılarak
içme suyunu ve davarlarını sulamak için kar eriterek suyu temin ederdi. Kayabaşı
mahallesinde Molla Halil Güneş’in evi güney yolu üzerinde Yavsı Mustafa’nın evi
aynı sırada Mehmet Yılönü’nün ve Hacı Demiröz’ün evleri vardı.
Mezarlıktan 40 metre
uzakta Hafız Mehmet’in ve Veli Ataş’ın evleri vardı. Boğaz kesen Mahallesinde
Mısır’ların evinden yukarıda ev yoktu. Olsa da 2 veya 3 ev vardı. Kayabaşında
Kör Hasan Mehmet’in ve Nalbant lakaplı Mustafa Temizyürek’in evleri vardı. Bu
evlerin dışında ev yoktu. Köyün önü denilen iki geçeli arazilerde Mısır,
gilgil, konak, darı ve buğday, yetişirdi. Bu araziler tarihi büyük pınar’dan
sulanırdı. 1986 yılından sonra’ bu tarlara arsa haline getirildi şimdi her
tarlanın başında evler yapıldı. Bu günlerde gördüğünüz gibi her iki mahalleye
eklenen binalar nerden! Nereye ulaştı. Bir ucu Aksu Mahallesine diğer ucu Hatın
holuğu’na ve yalağaya kavuştu. Bu iki mahalle bir taraftan öbür tarafa 18
kilometrelik mesafe Eski köyün on beş katı genişledi. Börklülerin evleri urmeli
denilen köyden 500 metre
uzakta dört tane ev vardı. Şimdilerde burası bir Mahalle oldu. Köyde tek elma
bahçesi olan Börklü dede’nin bahçesiydi. Urmeli deresinden ulu dere köprüsüne
kadar olan mesafe üzüm bağıydı. Şimdiki ana yolun bulunduğu yerler üzüm
bağıydı. Bağların ulu dereye yakın yerinde Halil Güneş’in evi vardı. Şimdi
orası da bir mahalle oldu. Uludere köprüsün geçtiğimizde
değirmen gözü suyunun altında iki değirmen vardı. Bu değirmenler Ahmet ağalara
ve Babuccu hacı denilen kişiye aitti. Yine Urmeli de göy Halil’lere ait su değirmen
vardı. Bu gün değirmenin yerinde Fevzi Boğaz’a ait ev vardır. Köylü genelde bu
değirmeni tercih ederdi. Daha sonra bu değirmenin 100 metre aşağısına Osman
ibiş isimli bir vatandaş kendi arazisinin içine değirmen yaptı. Köyde 5 tane su
değirmeni dönerdi Köyün sebze ve meyve bahçesi pek yoktu. Köyde iki geçeli
büyük dut ağaçları vardı. Şimdiki adıyla istiklal mahallesinde bulunan
Dolgunlar kahve’sinin önünde büyük bir dut ağacı vardı. İkinci büyük dut ise
şimdiki fatih mahallesi cennetlerin evinin önünde idi. Ağacın bir tarafı normal
dut diğer tarafı urumu dut’u idi. İstiklal Mahallesinde eskiden adına havlu
denilen yerde yine büyük bir dut ağacı vardı. Etrafı 2 metre yükseklikte taş
duvardı. Boğazkesen Mahallesinde çok büyük dut ağaçları vardı.Sözün kısası
köyün içi dut ağaçlarıyla doluydu. Köyün
önü denilen kır Mehmetlerin tarlasında büyük bir çınar ağacı vardı. Bu çınarın
içi dallarının ucuna kadar kovuktu fakat ayakta idi o zamanlar ölçmüştüm
çınarın beden kalınlığı beş metre idi. Köyün ortasından akan Zorkun deresi’nin
iki tarafı çok yaşlı ceviz ağaçları ile doluydu. Aynı yerde beş tane büyük
sarıerik ağacı vardı. Cerid’e göçebe olarak gelen kalburcu olarak
adlandırdığımız yüzlerce aile gelirdi. Bu aileler büyük cevizlerin altında otururlar,
Kalbur yapıp köylüye satarak ekmek parası kazanırlardı. Bunun yanı sıra
akşamları saz çalar türküler söylerlerdi. Üç harmanlar denilen yerde Özbeklere
ait çok yaşlı bir ceviz ağacı vardı. Tarihi mezarlıkta da beş tane büyük ceviz
ağacı vardı. O tarihlerde Cerit’te yaşlanmış ceviz ağaçları daha çoktu. Bu
cevizin bir tanesi mezarlığın içinden geçen yolun üzerinde idi. Bedeni çürümüş
kovuk büyük bir cevizdi. Köyde Yonuz Ali lakaplı mecnun biri vardı. Beline örme
iple bağladığı bıçağı ile gezerdi. Öfkelendirildiğinde bıçağını çekerek
öfkelendiren kişiyi kovalardı Küpeli Güccük lakaplı bir mecnun daha vardı ki
bunun gözleri görmezdi. Hiç kimseye zararı dokunmazdı. Kendi kendine kuran
okuyarak gezer dururdu yerden çalı çırpı toplayıp eve götürürdü. Bir yaşlı
babası ve yaşlı annesi vardı yılandan çok korkardı. Bir defa sesini duyduğu
insanı asla unutmazdı. Tanıdığı bir insan başka bir günde yanına
geldiğinde o tanıdık seslenmese bile elleriyle yoklayarak kişinin kim olduğunu
ismiyle birlikte söyler ede’ hoş geldin’ derdi.
İlkbahar geldiğinde köy ıssızdı. Köyde kimse kalmaz herkes bahçe evlerine
göçerdi. Güz mevsimi gelinceye kadar sokaklar sessiz olurdu. Köyde oturan
toplam dört aileyi geçmezdi. İnsanlar gündüzleri bile kendi mahallesinde
sessizlikten korkardı. Hele geceleri korkudan kimse sokağa çıkamazdı. Ancak
sokaklarda olsa, olsa bir veya iki deli dolaşırdı. Köy
Halk’ı o tarihlerde mezarlıktan çok korkardı. Gün battıktan sonra köylü
mezarlığın semtine gelemezdi. Kazıklıya giden yol mezarlığın içerisinden
geçerdi. Benim tanıdığım köyde iki tane deli vardı. Biri Devlip lakaplı Elif
isimli kadın, diğeri Fişöke Sağır lakaplı Mehmet isminde bir deliydi. Bu
deliler kızdırılmadığı müddetçe köy halkına zararları olmazdı. Bu deliler
genelde mezarlıkta yatarlardı.
Büyüklerimden duyduğum bir kaç söz ile yazılarıma son vermek istiyorum. Bu iki
deliden biri olan devlip bir gece mezarlıkta bulunan Ceviz ağacının kovuğunda
yatarken Ağabeyli Karakol’undan vazife icabı Cerit’e gelen iki asker gece
askerlerin ayak sesini duyan deli kadın homurdanır. Askerler
aha ölüler kalktı, deyip koşarak mezarlıktan çıkarlar. Nefes nefese muhtarlığa
varırlar. Muhtara mezarlıkta ölülerin kalktığını ve korktuklarını söylerler
muhtar ise, oğlum siz ne dersiniz ölüler hiç kalkar mı? Onlar köyün
delilerindendir. Dese de askerler inanamazlar. Bu iki asker o gece muhtarın
evinde yatarlar sabahleyin mezarlığın kenarından geçmeyip başka bir yoldan
tekrar karakola dönerler. Ve karakola vardıklarında ikinci gece birinin öldüğü
söylenir. GELMİŞGEÇMİŞMUHTARLAR Araştırmalarıma göre 1950 yılından
önce Cerit’te Muhtarlık yapmış İnsanlarımızın isimleri. (1) Küçük
kız lakaplı Eşe Fatma Yıldızlı. 07 01 1854 Tarihinde
doğmuş köyde iki dönem muhtarlık yapmış. Bu
kadının bıyıklı olduğu söylenmektedir. 15.04.1935 Tarihinde 81 yaşında ölmüş. Bu muhtar
büyük gazi Hasan’ın nenesidir.
(2) Fakılar sülalesinden Namık Kemal Ertem. (Ölü)
(3) Fakılar sülalesinden Ahmet efendi lakaplı Ahmet Tükel. (Ölü)
(4) Yine fakılar sülalesinden Nazmi Tükel. (Ölü)
(5) Pürçüklüler sülalesinden küçük pürçüklü lakaplı kişi (Ölü)
(6) Hafızlar sülalesinden Hafız Ahmet Doğanpınar. (Ölü)
(7) Çakallar sülalesinden Çakal Ali lakaplı Ali Güler. 1957–1959 Yılına kadar Bir dönem muhtarlık
yaptı Muhtarlığı sırasında yapılan bir
yolsuzluk sonucu mühür alınarak Salman Engizek’e
verildi.
(8) Salman kâhya lakaplı Salman Engizek’in Muhtarlık Yaptığı önceki yılları hatırlamasam
da 1959 yılında Muhtarlığı Ali Güler’den devraldı.
01.07.1909 doğumlu Salman Engizek 17 Haziran
1961 de Cuma Günü Öğle Namazı çıkışında evine
geldiğinde kalp krizi sonucu Hayatını kaybetti.
(9) Salman kâhya öldüğünde birinci aza olarak Bıyıklı Veli lakaplı Veli Şahan’a Mühür
teslim edildi. Bir yıl muhtarlık yaptı. (Ölü)
(10) Ahmet ağalar sülalesinden deli Ali lakaplı Ali Onaran.1963 ila 1974 yılları arası
İki dönem Muhtarlık yaptı. (Ölü)
(11) Karaca Abdullah lakaplı Abdullah Çetinkaya iki Dönem muhtarlık yaptı Çetinkaya’dan
mühür Alınarak 1. aza olan gaziler sülalesinden
küçük gazi Hasan Yıldız’lıya verildi.6 ay kadar
muhtarlık yaptı (Ölü)
(12) 1982 yılında köyde muhtarlık seçimini Ahmet ağalar sülalesinden Hasan Onaran.
Kazandı. Bir Dönem muhtarlık yaptı (Sağ) Köyün
son muhtarı olarak tarihe geçti. Bu muhtarın
Gününde 1986 yılında Çağlayancerit kasaba
oldu. ---------------------------- MAHALLELER
1. Fatih Mahallesi:
2. İstiklal Mahallesi:
3. Akdere Mahallesi:
4. Aksu Mahallesi:
5. Engizek Mahallesi: 6. Helete
Mahallesi. 7. Bozlar
Mahallesi. ---------------------------- BELEDİYE BAŞKANLARI ----------------------------
1. Hasan Kekil (1986–1987), (1994–1999) Yılları
arasında belediye başkanlığı yaptı. -----------------------
2. A.Nazım Engizek (1988, 1999 2002
Yılları arasında belediye başkanlığı yaptı. -----------------------
3. K.Mehmet Yıldızlı (2004 2009 yıllarında iki dönem belediye başkanlığı yaptı. ------------------------
4. Üzeyir Kızılseki 2014 2019 yılları arasında beş yıl belediye başkanlığı
yaptı. ------------------------ 5. 2019
yılı 31 Mart yerel seçimlerinde Hanifi Sarıaltun mevcut belediye başkanıdır.Âşık Ali Ataş
Kommentare (0) >>
Kommentar schreiben
Sie müssen angemeldet sein, um einen Kommentar abzugeben. Bitte registrieren, wenn Sie noch kein Konto haben.