54 YILDA ÇAĞLAYANCERİT Çağlayancerit’in tarihi oldukça
eskilere dayanmaktadır. Ancak köyün tarihi ile ilgili sağlıklı bir bilgi yok.
Çağlayancerit kasaba oluncaya kadar Türkiye’nin en büyük köylerinden biriydi.
Eski bilgileri tekrar etmek yerine kendi bildiklerimi yazmak istedim. Cerit
Halk’ı bu gün olduğu gibi O tarihlerde de Çukurova’ya çapa vurmak pamuk
toplamak için giderdi. Köyün suyu yolu arabası yoktu. Köylü yatağını yiyeceğini haydarlı durağına
kadar Merkep ve katır sırtında taşıyarak haydarlı tren istasyonuna gelirdi.
Burada bir hafta trenin gelmesini bekler geceleri çalıların arasında
yatarlardı. Tren geldiğinde eşyalarını yükler kendileri de binerek tutarlardı
Adana’nın yolunu. 2 günde Adana’ya varılırdı. Bir ay boyunca çalışırlar tekrar
dönüşte eşyalarını kamyon’lara yükleyip üzerine oturarak bozlar köyüne
gelirlerdi. Esas sıkıntı burada başlardı. Bu çilekeş insanlarımız eşyalarını
bozlardan merkep ve katır’lara yükleyerek götürebileceği kadar kendi sırtına da
yük alıp tutardı Çağlayancerit’in yolunu. Aksu çayının kenarına yukarı bazı
yerlerde kısığın o coşkun sularını geçerek yoluna devam ederdi.
---------------------------------------- Deli Ali 1952–1957 yılları arasında
muhtarlık yapmış. Bu yiğit muhtar Çağlayancerit köyünün yolunun yapılması için
kolları sıvar. İmece usulü köylüyü toplayıp kısığın çetin ve yol vermez
kayalarını kazma kürekle külünkle demir çivilerle kırdırarak ve kendiside
işçilerle beraber çalışarak on sekiz kilometrelik yolu bir yıl içerisinde
ulaşıma açmıştır. Muhtar hakkında rüşvet yiyor diye K.Maraş valiliğine dilekçe
verenler olmuştu. Bir gün müfettişler geldi bu olaya bizzat kendim şahidim
bende yolda çalışıyordum. Müfettiş muhtarın kim olduğunu işçilere
sordu. O arada muhtar kompresör tabancasıyla kaya kırıyordu. Üst baş toz duman
içinde çalışıyordu. Muhtarı tarif ettik müfettişler muhtarın yanına giderek sen
ne yapıyorsun kimsin dediğinde ben Köyün Muhtarıyım. Çalışıyorum siz kimsiniz?
Dediğinde Müfettişler geçiyorduk bir hal hatır soralım dediklerinde sağ olun
dedi. Muhtarın bu halini gören müfettişler
şaşırdılar. Muhtarın rüşvet yediğini söylüyorlardı bu muhtar hiç rüşvet yer mi?
deyip gittiler. Amma müfettiş olduklarını sonradan öğrendik. Yol yapımı devam
etti.
O tarihten sonra kamyon otobüs köye gelemese de cip rahatlıkla köye gelip
giderdi. Yine muhtarın başvurusuyla şimdiki Uludere ve aksunun birleştiği yere
ve söğütlü durağına Menderes hükümeti zamanında aksu köprüsü yapıldı. Muhtarımız 1963 yılında Gaziantep’e göçtü.
Köy halkı bir yıl sonra Gaziantep’ten geri getirdiler. Köyümüze yeniden muhtar
seçildi. Köyde sağlık ocağı yoktu. Sağlık ocağı yaptırmak için çırpındı. 1969
yılında köye sağlık ocağı yapıldı. Sağlık ocağında ilk görev yapan Doktor
İzmirli Mehmet Tüysüz’dür.
Sağlık ocağında en çok kalan doktorlardan biri idi. Ali Onaran 1974 yılına
kadar muhtarlığına devam etti. 1974 seçimlerinde muhtar adayı olmadı tekrar
Kahramanmaraş’a göçtü. Kendisi çok iyi marangoz idi. Kahramanmaraş’ta
Marangoz’luk mesleğini devam ettirdi. (1922) doğumlu olan Ali Onaran 25.02.2005
tarihinde Kahramanmaraş’ta vefat etti. Mezarı Kahramanmaraş asri
mezarlığındadır. Allah rahmet eylesin. Zamanında Çağlayancerit köyü’nün
merkezi ormanlık imiş babamdan edindiğim bilgilere göre; Çağlayancerit’in
merkezinin ormanlık bir bölge olduğu büyük pınarın çevresinin söğüt ağaçlarıyla
çevrili büklük olduğu, suyunun çağlayarak aktığı Çağlayan ismini bu sudan
aldığı söylenir. Çağlayancerit’ evleri yapılırken birbirine bitişik şekilde
yapılmış. Mertek ve hezen dediğimiz ağaçların evlerin yerinden kesilerek damın
üzerine atıldığı, bu ağaçların ardıç ve Kamalak olduğu ve uzun olduğu en az iki
üç evin hezen ihtiyacını karşıladığı söylenir. Günümüzde de buna şahidiz. Her evin bir
ocaklığı var. Bu ocakta koltuk kolu dediğimiz iri odunlar yanardı. Ocağın
üzerinde geniş ve yüksek bacaları vardır. Bu bacalar günümüzde dahi özelliğini
korumaktadır. Çocukluğumda Cuma geceleri bacalardan torba salındırır ölünüzün
canı için derdik. Torbaya ceviz, bastık, sucuk, elma, tarhana, gibi yiyecekler
koyarlardı.
Bu yiyecekleri arkadaşlarla paylaşırdık. Şimdiki adıyla İstiklal Mahallesin de
Uzun dam vardır. Birçok evin yan yana bitişik yapılmasından dolayı uzun dam
ismini almıştır. Bahar aylarına doğru evlerin üzerinde ve aralıklarında otlar
biter. Kuzular evlerin üzerinde otlatılırdı. Evlerin duvarları taş, Harcı çamur,
Sıvası saman karıştırılmış çamur. Yanmış kireç ile badana edilirdi. Damların
üzeri mertek ve çapkı üzeri topraktır. Doğru düzgün sokağı caddesi olmayan bu
evlerin salonu, odası, mutfağı, banyosu, tuvaleti, yoktu. Bu ahşap evlerde
oturan İnsanlar kolay, kolay hasta olmazlardı.
İnsanlar kışın arada bir grip olurdu. Gribin ilacı: bildiğimiz tarhana ocakta
kaynatılarak üzerine bir avuç kırmızıbiber karıştırılır sıcak, sıcak ağaç
kaşıkla içilir. Yorgan kafaya çekilip, yatılır ve terlenirdi. Hasta sabah
kalktığında hiçbir sıkıntısı kalmazdı. Yaşadığımız o zamana ait birkaç dörtlük
yazmadan geçemeyeceğim.
------------------------------
Radyasyon filan yoktu
İnsanlarda neşe çoktu
Tansiyonun adı yoktu
Köyümü geri özledim
-----------------------------
Biraz yorulurdu beden
Masal anlatırdı dedem
İnsan ölmezdi aniden
Köyümü geri özledim
-----------------------------
Hormonlu sebze yemezdik
Doktor kapısı bilmezdik
Hasta yatardık ölmezdik
Köyümü geri özledim
----------------------------- Sokaklara hayvanlar bağlanır ve burada
yemlenirdi. Haliyle sokaklar hayvan pisliği doluydu. Köylü sığırlarının zibilin
evin önüne dökerek senelerce orada kalırdı. Evlerin alt katları genellikle ahır
olarak kullanılırdı. Bu sebeple evler çoğunlukla iki katlıdır. Sokaklar çok dar
günümüzde bile birçok sokağa araba ve itfaiye aracı giremez. Yaya yürünebilir.
Evlerin çamaşır ve bulaşık suları sokaklara serpilirdi. Sokaktan geçen pek çok
insan çamaşır ve bulaşık sularından baştan aşağı nasibini alırdı. Evlerin doğru dürüst penceresi yoktu.
Pencere yerine Temek denilen insan başının sığacağı kadar küçük deliklerdi.
Pencereleri cam yerine naylon ile kapatılırdı Günümüzde bu evlerin birçoğu mevcut
kullanılmaktadır. Köyün hiçbir evinde su yoktu. Kez ban Hatun (Pınarbaşı)
camisinin önündeki tarihi pınarda balıkların takla attığı şimdi ise tarihi
özelliğini yitirmiş vaziyette. Köyün gelini kızı bakraç ve satırlarla Büyük
pınardan evlerine su taşırlardı. O tarihlerde çok kar yağardı. Köylü kışın
pınara gidemediği günlerde kar eritir su ihtiyacını karşılardı. Sığırlarını
sulamak için kar’ın altına tünel açarak tarihi Taş Köprü’nün bir kenarından
çıkan pınarda sığırlarını sulardı. Damlardan kürümekle bitmeyen kar’ı Kara
çullara koyarak boş alanlara taşırlardı. Merdiven yerine Kar yığınlarına
basarak iki ve üç katlı evlerin önünden damın üzerine çıkılır ve aralık
atlamadan damdan dama komşudan komşuya gidilirdi. Evlerin banyosu olmadığı için anneler
çocuklarını ocakta yanan ateşin başında Teşt denen leğende banyo yaptırırdı.
Çocukların elbiseleri tek olur onu yikayıp kurutup çocuklara tekrar
giydirilirdi. Büyük pınarın yakınına taş duvarlarla yapılmış içerisinden bol su
akan üzeri tahtalarla örtülü Çevirme ismi verilen bu mekânda hanımlar evinde
sabun bulunmadığı için meşe külü ile çamaşır yıkarlardı. Köyün Muhtarı Ali
Onaran köye 75’ lik siyah pik borularla
değirmen gözünden imece usulü köylüyü çalıştırarak köye su getirdi. Köyün
muhtelif yerlerine 6 tane çeşme yaptırdı. Köylü bir müddet bu çeşmelerden hem
sığırlarını sular hem içme suyu olarak kullanırdı. Yakıt konusuna gelince, köyde kömür
denen şey yoktu. Köylü evin bir köşesinde bulunan ocakta Kamalak Ardıç ve Meşe
odunu yakardı. Soba bulunmazdı. Köyde iki tane soba ustası vardı. Bunlar Çoban
Hacı ve Abdullah Yıldızlı idi. Tenekeden soba yaparlardı. Halk fakirdi gücü
yetip bu teneke sobayı bile alamayan insanımız vardı. Soba ancak yüz evin
iki’sinde bulunurdu. Köyün elektriği yoktu. Köylü geceleri elektrik yerine gazyağı
lambası, fener, idare, gibi şeylerle evlerini ışıklandırırlardı. Gazyağı ile
yanan Lüks Lambası bile bulunmazdı. Ancak o tarihlerde Keziban Hatun camisinde
bir tane Lüks Lambası vardı. Daha sonra o lüksü camiden çaldılar. Köyde Gaz yağı
bulunmadığı zamanlarda köylü köşkerlerin işine yaramayan kara lastik kırıntısı
ve çıra yakarak evleri ışıklandırırlardı. Köyün PTT’si filan yoktu askerlerin
mektupları K.Maraş’ta köşkerlik yapan fakılar sülalesinden Köşker Hacı lakaplı
bir köylümüz vardı. Bu kişi Kahramanmaraş’ta ikamet eder çarşı başında ufacık
bir dükkân da köşkerlik yapardı. Tüm mektuplar buraya gelirdi aklımda kaldığı
kadarıyla köyün mektup adresi şöyleydi. (Çarşı başında Köşker Hacı eliyle
Çağlayancerit köyü) Gelen mektuplar burada birikirdi
köyden gönderilen mektuplarda Köşker Hacıya birikirdi. Köşker Hacı fahri olarak
en az on beş yıl Cerit’in posta işleriyle uğraştı köylüye böyle bir hizmet
verdi. Köyün arabası yolu yoktu. Ayda yılda köyden K.Maraş’a yayan giden
birileri olursa köşker Hacıya uğrayıp gelen mektupları alır köye getirirlerdi. 1980 Yılında köye PTT şubesi açıldı köyün
ilk postacısı İbrahim Mısır idi. Bu görevi bir müddet devam ettirdi. Sonra Ali
Temizyürek teslim aldı. 1982 yılında köye bir manüel telefon santral verildi.
Telefon aboneliği görevinde bende bulundum. 60 kişiyi abone yaptık. Köye
telefonun gelmesi Cemal Çiçek isimli öğretmenin sayesinde oldu. İki yıl sonra
köye otomatik santral verildi iki yıl içerisinde abone sayısı dört bine ulaştı. Köyde kasap dükkânı yoktu. Gocoğlan
denilen bir yaşlı adam haftada bir sığır keser et satardı parası olandan alır,
parası olmayana, batman hesabı harman zamanı ödemek şartıyla köylüye buğday,
arpa, nohut, karşılığında et satardı. Köyün iki manifatura dükkânı, üç bakkal
altı adet köşker vardı. Köyün en eski bakkalı ve köşkeri
Salman Bahçe idi. Hem köşkerlik hem bakkallık yapardı. Genelde pil ile çalışan
iki ve üç pilli el fenerleri getirir satardı.Bu fenerleri alan köylü gece
sokağa çıktığında, fenerin ışığında yürür sığırlarını yemlemek için ahıra
girdiğinde, kullanırdı. Köyde şimdiki gibi tüp gaz ile çalışan
ocak yoktu. Gazyağı ile çalışan Gazocakları vardı. Genelde bu ocakları gurbete
gidenler; Adana’ya çapaya, pamuğa gidenler yanlarında götürürdü. Evlerde de pek
kullanılmazdı. Köylü yemeğini oturduğu evin ateş yanan ocağında odun yakarak
pişirirdi. Bizler çay’ın şeker’in ne olduğunu bilmezdik. Ancak dağlarda yetişen
aydın çayı, yünlü çay adını verdikleri çay, ocakta odun yakarak tavada ve
kazanda kaynatılırdı. Şeker yerine pekmez katıp içilirdi. Köyde
şeker bulunmazdı Kaldığımız yerden devam edersek şimdiki İstiklal mahallesinde
garajın bulunduğu yerde ütü solak Mıstık Tekel’in evi vardı. Bu evin bulunduğu
yer yumuşak kitirli idi. Evin kenarında bir mağara mevcuttu. Bu evin dışında ev
yoktu. Bu gün bu evin yerinde Yelolar’ın dört katlı ev ve iş yerleri vardır. Mülayim oğulları Camisi’nin bulunduğu
yere gâvur kabirliği denilirdi. Bu çevreler Abdurrahman Kızılkaya’ya ait üzüm
bağıydı. Şimdiki sağlık ocağının yeri köyün gençlerinin arakesmeç oynadıkları
alandı. 1969 yılında buraya sağlık ocağı yapıldı. Sağlık ocağının önünde
bulunan çam ağaçlarının dikilmesinde benimde bir çitilim vardır. Toraman tepesinin batısı kel Osman ve
Tohol İbrahim’in üzüm bağı idi. Şimdi Evlerle süslenen bu bağ yerleri ve
Hüsübela’nın arkası çukur bölgede demirci Salman’ın bağı ve birde masere’si
vardı. Şimdiki Sultan cami’inin doğu bitişiğinden ufak bir pınar akardı.
1959’lu yıllarda bu saydığım semtlerde bir tane ev yoktu. Şimdiki petrollerin
bulunduğu yerin ulu dere yakınında Demirci Salmanın evi ve birde su değirmeni
vardı. Köyün merkezi bir çukurun
içerisindeydi. Şimdiki yalancıların evlerinin bulunduğu yerde Kör Hasan Demir
öz’e ait masere ocağı vardı. Boğaz girişinde Hacı Demir öz’e ait bir masere
vardı. Kazıklı yolu üzerindeki Ulu dere köprüsünün yakınında şimdiki poccular
mahallesinde iki tane Masere vardı. Biri pürçüklülere ait diğeri katrancı Hacı
Ömer’e aitti. Arılık Mahallesinin dört bir tarafı üzüm bağlarıyla çevriliydi. Şimdi GSM baz istasyonlarının bulunduğu
toraman tepesinin dört bir tarafı üzüm bağlarıydı. Şimdiyse bu bağların
terlerinde kat, kat binalar görürsünüz. Köyün doğusunda bulunan mahallesinin
bulunduğu yerler üzüm bağıydı. Güney, Taşlık, Harap, Hanifoğlu, Yalangoz,
Daz’ın ufacık bir bölümü ormandı. Bu ormanlıkta Ufo Veli Menekşe’nin Köm damı vardı.
Yaz ve kış burada davar yayardı. Buranın suyu yoktu ancak kışın kar basırılarak
içme suyunu ve davarlarını sulamak için kar eriterek suyu temin ederdi. Kayabaşı mahallesinde Molla Halil
Güneş’in evi güney yolu üzerinde Yavsı Mustafa’nın evi aynı sırada Mehmet
Yılönü’nün ve Hacı Demiröz’ün evleri vardı.
Mezarlıktan 40 metre uzakta Hafız Mehmet’in ve Veli Ataş’ın evleri vardı. Boğaz
kesen Mahallesinde Mısır’ların evinden yukarıda ev yoktu. Olsa da 2 veya 3 ev
vardı. Kayabaşında Kör Hasan Mehmet’in ve Nalbant lakaplı Mustafa Temizyürek’in
evleri vardı. Bu evlerin dışında ev yoktu. Köyün önü denilen iki geçeli
arazilerde Mısır, gilgil, konak, darı ve buğday, yetişirdi. Bu araziler tarihi
büyük pınar’dan sulanırdı. 1986 yılından sonra’ Kitir’ dediğimiz bayır olan
yerler şimdi üç beş katlı beton binalarla süslendi. Bu günlerde gördüğünüz gibi
her iki mahalleye eklenen binalar nerden! Nereye ulaştı. Bir ucu Aksu
Mahallesine diğer ucu Hatın holuğu’na kavuştu. Bu iki mahalle bir taraftan öbür
tarafa 18 kilometrelik mesafeye yayıldı. Eski köyün on beş katı genişledi. Börklülerin evleri urmeli denilen
köyden 500 metre uzakta dört tane ev vardı. Şimdilerde burası bir Mahalle oldu.
Köyde tek elma bahçesi olan Börklü dede’nin bahçesiydi. Urmeli deresinden ulu
dere köprüsüne kadar olan mesafe üzüm bağıydı. Bağların ulu dereye yakın
yerinde Halil Güneş’in evi vardı. Şimdi orası da bir mahalle oldu. Uludere köprüsün geçtiğimizde değirmen
gözü suyunun altında iki değirmen vardı. Bu değirmenler Ahmet ağalara ve
Babuccu hacı denilen kişiye aitti. Yine Urmeli de göy Halil’lere ait su
değirmeni vardı. Bu gün değirmenin yerinde Fevzi Boğaz’a ait ev vardır. Köylü genelde
bu değirmeni tercih ederdi. Daha sonra bu değirmenin 100 metre aşağısına Osman
ibiş isimli bir vatandaş kendi arazisinin içine değirmen yaptı. Köyde 5 tane su
değirmeni dönerdi Köyün sebze ve meyve bahçesi pek
yoktu. Köyde iki geçeli büyük dut ağaçları vardı. Şimdiki adıyla istiklal
mahallesinde bulunan Dolgunlar kahve’sinin önünde büyük bir dut ağacı vardı.
İkinci büyük dut ise şimdiki fatih mahallesi cennetlerin evinin önünde idi.
Ağacın bir tarafı normal dut diğer tarafı urumu dut’u idi. İstiklal
Mahallesinde eskiden adına havlu denilen yerde yine büyük bir dut ağacı vardı. Etrafı
2 metre yükseklikte taş duvardı. Boğazkesen Mahallesinde çok büyük dut ağaçları
vardı. Köyün önü denilen kır Mehmetlerin
tarlasında büyük bir çınar ağacı vardı. Bu çınarın içi dallarının ucuna kadar
kovuktu fakat ayakta idi o zamanlar ölçmüştüm çınarın beden kalınlığı altı
metre idi. Köyün ortasından akan Zorkun deresi’nin iki tarafı çok yaşlı ceviz
ağaçları ile doluydu. Aynı yerde beş tane büyük sarıerik ağacı vardı. Cerid’e
göçebe olarak gelen kalburcu olarak adlandırdığımız yüzlerce aile gelirdi. Bu
aileler büyük cevizlerin altında Otururlar, Kalbur yapıp köylüye
satarak ekmek parası kazanırlardı. Bunun yanı sıra akşamları saz çalar türküler
söylerlerdi. Üç harmanlar denilen yerde Özbeklere ait çok yaşlı bir ceviz ağacı
vardı. Tarihi mezarlıkta da beş tane büyük ceviz ağacı vardı. O tarihlerde
Cerit’te yaşlanmış ceviz ağaçları daha çoktu. Bu cevizin bir tanesi mezarlığın
içinden geçen yolun üzerinde idi. Bedeni çürümüş kovuk büyük bir cevizdi.
Köyde Yonuz Ali lakaplı mecnun biri vardı. Beline örme iple bağladığı bıçağı
ile gezerdi. Öfkelendirildiğinde bıçağını çekerek
öfkelendiren kişiyi kovalardı Küpeli Güccük lakaplı bir mecnun daha vardı ki
bunun gözleri görmezdi. Hiç kimseye zararı dokunmazdı. Kendi kendine kuran
okuyarak gezer dururdu yerden çalı çırpı toplayıp eve götürürdü. Bir yaşlı
babası ve yaşlı annesi vardı yılandan çok korkardı. Bir defa sesini duyduğu
insanı asla unutmazdı. Tanıdığı bir insan başka bir günde yanına
geldiğinde o tanıdık seslenmese bile elleriyle yoklayarak kişinin kim olduğunu
ismiyle birlikte söyler ede’ hoş geldin’ derdi.
İlkbahar geldiğinde köy ıssızdı. Köyde kimse kalmaz herkes bahçe evlerine
göçerdi. Güz mevsimi gelinceye kadar sokaklar sessiz olurdu. Köyde oturan
toplam dört aileyi geçmezdi. İnsanlar gündüzleri bile kendi mahallesinde
sessizlikten korkardı. Hele geceleri korkudan kimse sokağa çıkamazdı. Ancak
sokaklarda olsa, olsa bir veya iki deli dolaşırdı. Köy Halk’ı o tarihlerde mezarlıktan
çok korkardı. Gün battıktan sonra köylü mezarlığın semtine gelemezdi. Kazıklıya
giden yol mezarlığın içerisinden geçerdi. Benim tanıdığım köyde iki tane deli
vardı. Biri Devlip lakaplı Elif isimli kadın, diğeri Fişöke Sağır lakaplı
Mehmet isminde bir deliydi. Bu deliler kızdırılmadığı müddetçe köy halkına
zararları olmazdı. Bu deliler genelde mezarlıkta yatarlardı. Büyüklerimden duyduğum bir kaç söz
ile yazılarıma son vermek istiyorum. Bu iki deliden biri olan devlip bir gece
mezarlıkta bulunan Ceviz ağacının kovuğunda yatarken Ağabeyli Karakol’undan
vazife icabı Cerit’e gelen iki asker gece askerlerin ayak sesini duyan deli
kadın homurdanır. Askerler aha ölüler kalktı, deyip koşarak
mezarlıktan çıkarlar. Nefes nefese muhtarlığa varırlar. Muhtara mezarlıkta
ölülerin kalktığını ve korktuklarını söylerler muhtar ise, oğlum siz ne
dersiniz ölüler hiç kalkar mı? Onlar köyün delilerinden birisidir. Dese de
askerler inanamazlar. Bu iki asker o gece muhtarın evinde yatarlar sabahleyin
mezarlığın kenarından geçmeyip başka bir yoldan tekrar karakola dönerler. Ve
karakola vardıklarında ikinci gece öldükleri söylenir.
--------------------- GELMİŞGEÇMİŞMUHTARLAR Araştırmalarıma göre 1950 yılından
önce Cerit’te Muhtarlık yapmış İnsanlarımızın isimleri.
Küçük kız lakaplı Eşe Fatma Yıldızlı. 07.01.1854 tarihinde doğmuş köyde bir
müddet muhtarlık yapmış. Bu kadın muhtarın Bıyıklı olduğu söylenmektedir.
15.04.1935 Tarihinde ölmüş. Bu muhtar büyük gazi Hasan’ın nenesidir.
-----------------------------
(2) Fakılar sülalesinden Namık Kemal Ertem. (Ölü)
(3) Fakılar sülalesinden Ahmet efendi lakaplı Ahmet Tükel. (Ölü)
(4) Yine fakılar sülalesinden Nazmi Tükel. (Ölü)
(5) Pürçüklüler sülalesinden küçük pürçüklü lakaplı kişi (Ölü)
(6) Hafızlar sülalesinden Hafız Ahmet Doğanpınar. (Ölü)
(7) Çakallar sülalesinden Çakal Ali lakaplı Ali Güler. 1957–1959 Yılına kadar Bir dönem
muhtarlık yaptı Muhtarlığı sırasında yapılan bir
yolsuzluk sonucu mühür alınarak Salman Engizek’e
verildi.
(8) Salman kâhya lakaplı Salman Engizek’in Muhtarlık Yaptığı önceki yılları hatırlamasam
da 1959 yılında Muhtarlığı Ali Güler’den devraldı.
01.07.1909 doğumlu Salman Engizek Cuma günü
Öğle namazı çıkışında evine geldiğinde
17.06.1961 Tarihinde kalp krizi sonucu Hayatını
kaybetti.
(9) Salman kâhya öldüğünde birinci aza olarak Bıyıklı Veli lakaplı Veli Şahan’a Mühür
teslim edildi. Bir yıl muhtarlık yaptı. (Ölü)
(10) Ahmet ağalar sülalesinden deli Ali lakaplı Ali Onaran.1963 ila 1974 yılları arası
İki dönem Muhtarlık yaptı. (Ölü)
(11) Karaca Abdullah lakaplı Abdullah Çetinkaya iki Dönem muhtarlık yaptı Çetinkaya’dan
mühür alınarak 1. aza olan gaziler sülalesinden
küçük gazi Hasan
Yıldız’lıya verildi.6 ay kadar muhtarlık yaptı (Ölü)
(12) 1982 yılında köyde muhtarlık seçimini Ahmet ağalar sülalesinden Hasan Onaran.
Kazandı. Bir Dönem muhtarlık yaptı (Sağ) Köyün
son muhtarı olarak tarihe geçti. Bu muhtarın
Gününde 1986 yılında Çağlayancerit kasaba
oldu.
---------------------------- MAHALLELER
1. Fatih Mahallesi:
2.İstiklal Mahallesi:
3. Akdere Mahallesi:
4. Aksu Mahallesi:
5. Engizek Mahallesi:
---------------------------- BELEDİYE BAŞKANLARI
1. Hasan Kekil (1986–1987), (1994–1999) Yılları
arasında belediye başkanlığı yaptı.
-----------------------
2. A.Nazım Engizek (1988, 1999 2002
Yılları arasında belediye başkanlığı yaptı.
-----------------------
3. K.Mehmet Yıldızlı (2004 yılında Çağlayancerit’te yapılan belediye başkanlığı
seçimlerinde 5 yıl görevine devam etti. K.Mehmet Yıldızlı 29 Mart 2009
tarihinde ikinci defa belediye başkanı seçildi. İlçede 10 başkanlık yaptı.
------------------------
4. Esas mesleği veteriner hekim olan Üzeyir Kızılseki 31 Mart 2014 Tarihinde yapılan belediye
başkanlığı Seçimlerinde Çağlayancerit’te ezici bir oy
çokluğu ile Belediye başkanlığını kazandı.
Kommentare (0) >>
Kommentar schreiben
Sie müssen angemeldet sein, um einen Kommentar abzugeben. Bitte registrieren, wenn Sie noch kein Konto haben.