Yaşadığımız dünya her geçen gün biraz daha
kirleniyor, doğallığını kaybediyor. Kuraklıklar, sel felaketleri, sıcaklıklar,Fırtınalar
derken biz insanoğlunu zor günler bekliyor gibi.
Ölümcül hastalıklarla boğuşmak durumunda
kalıyoruz. Hastalıkların ardı arkası kesilmiyor. Hastaneye gidiyoruz hastane
koridorlarında insanda geçilmiyor. Sanki insanların hepsi hastalanmış sağlam
kimse yok gibi.
Cerit Halk’ından bahsedersek kırk yıl önce kimse
hastalanmazdı. Arada bir grip ve soğuk algınlığı olurdu bir gripin yutar veya
tarhanayı kaynatır içerisine bir avuç kırmızıbiber koyar içer yorganı başımıza
çeker yatardık sabahleyin yataktan hiçbir şey olmamış gibi dinç kalkardık.
O tarihlerde köyde kanser
hastalığının adı yoktu.
Şimdiyse akıla fikire gelmedik çeşitli hastalıklar
kanser çeşitleriyle karşı karşıyayız. Günümüzde teknoloji o kadar ilerlediği
halde vatandaş üç beş doktor değişmedikçe hastalığı bilinmiyor buna şahidim.
Hastalık son hitabe gelene kadar bilemiyorlar. Daha önceleri rahatsızlanır
doktora giderdik doktor ya bir kutu iğne ya bir kutu hap yazardı kullanırdık
hiçbir rahatsızlığımız kalmazdı.
Dört mevsimi rahat yaşardık. Şimdiyse mevsimler
bir birine karıştı. Bakıyorsunuz kış ortasında temmuz sıcakları ve ağaçlar
çiçek açıyor. Temmuz sıcağında kar kış fırtına yağmur sel felaketleri
yaşıyoruz.
Yine Cerit’ten bahsedersek kırk yıl önce
ektiğimiz ekinler, meyveler, sebzeler ilaçlanmaz gübre atılmazdı. Her şeyimiz
doğaldı. Bereketli mahsullerimiz olurdu. Hele cevizlerimiz tükenmezdi.
Cerit’te her ailenin otuz kırk bin cevizi
gelirdi. Bizim kendimizin altmış bin cevizimiz olurdu şimdi aynı cevizlerden on
beş bin ceviz alamıyoruz. Üç dört dönüm tarlaya buğday ekerdik iki üç ton
buğday alırdık. İlaç nedir gübre nedir bilmezdik.
Şimdiyse mevsimler ve bitkiler dahası her
şey doğallığını yitirdi. Şimdi ekin ekiyoruz daha topraktan çıkmadan kurumaya
başlıyor. Vatandaşın aldığı mahsul masrafını korumuyor. Bu zamanda gübresiz
ilaçsız ne meyve ne sebze ne ekin yetiştirebiliyoruz.
Bilim adamları ozon tabakasının yukaldığını
delinmek üzere olduğun söylüyorlar. Felaketlerin daha da artacağından söz
ediyorlar. Bizler önceleri fırtına ve sel, felaketi, bilmezdik.
Ancak 1956 yılında Cerit çok büyük bir sel
felaketi yaşamıştı. Allah’a şükür bir daha öyle bir sel felaketi yaşamadık. Şimdi
bakıyoruz yarım saat bir yağmur yağsa sokakları caddeleri sel götürüyor. Esnafın
dükkânını vatandaşın evlerini sel basıyor. Bilim adamlarının dediklerine göre
bu gün ozon tamirine başlansa ozonun eski haline gelmesi için kırk yıllık bir
zaman geçmesi gerekiyormuş.
Aslında dünyayı bu hâle biz insanoğlu
getirdi. Onu düzeltecek de insanoğludur. Fakat her nedense birçok devlet büyükleri
bu durumu görmezden geliyorlar. Hâlbuki görüyoruz birçok devletlerde yangınlar seller
toprak kaymaları çeşitli felaketler yüzlerce can mal kayıpları yaşanıyor. Yinede
kimsenin umurunda değil. Öyle gözüküyor ki bizleri daha kötü felaketlerin
beklediği uzak değil. Allah sonumuzu hayır eylesin...
Kommentare (0) >>
Kommentar schreiben
Sie müssen angemeldet sein, um einen Kommentar abzugeben. Bitte registrieren, wenn Sie noch kein Konto haben.